Evet konumuz öfke derken, bir kedinin masaya çıktığını gördüm masadaki kadınlar korkudan çantasını alıp kalktılar hemen. Bir anlık gülümseme ve içime dolan hayat...
Müzik önerisi... müzikle birlikte okunması önerilir.
İçim sıkıldı beni buraya getiren şey bu. Terapistimi aramak istedim bana yardım et demek istedim. Öfkeliyim demek istedim. Bu kadın beni delirtiyor diyip öfkemi kusmak istedim. Arkadaşımı arayıp delireceğim demek istedim. Nefret ediyorum bu kadından demek istedim öfkenin de etkisiyle abartmakta abartmak istedim. Ne yapmaya çalışıyor bu kadın deyip şikâyet etmek istedim. Sonra kendimi burada buldum işte. Daha doğrusu tam olarak buraya gelmek istedim.
Az önce arkadaşım aradı öfkemden bahsettim. Ne oldu dedi. Bunu anlatmak yerine buraya gelmek istedim. Ben biraz yazıp döneceğim sana dedim kapattım. Evet bakalım bugün neden buradayız. Alışkanlık yaptı iyice.
Bugün ilginç bir gün. Bir sürü rüya silsilesinden çıktım. Dün 4 saat uyuduğum için bugün 12 saat uyumuşum. Dün uykusuzluk, iş hayatı, 3 haftadır ofise gitmediğim bir ofis günü ve biraz sağlık problemleriyle uğraştım. Üzerine manitam mesajına bakmadım diye attığı mesajı sildi. Ben de doğrucu Davut'um ya kibarca dedim ki neden sildin tekrar atarsan bakmak çok isterim. Aslında içimden bu ne saçma salak bir hareket demek geliyordu. Üzerine akşam konuşmaya çalıştık. Karşımda soğuk bir duvar ve resmi bir konuşma. İnan ben maillerimde bazen daha az resmiyim.
Sonra bugün oldu. Hiç yazmadığım o kadına bugün. Dün zor bir gün geçirdim öyle bir günde daha anlayışlı olmanı bekliyorum dedim. İçimden tam olarak böyle geçti beklentimi söyledim ve sanki konu benim için bitti. Ama bir yanımda biliyor bir şeylerin fitilini ateşlediğimi. Birazdan aradı manita. Anlamadım dedi sanki her şeyi anlamak zorunda olan o kadın.
Kedi tekrar geldi. Kadın bu sefer çantayı kullanarak kendini savundu. Bakıştık, küçük bir gülümseme hayat tekrar doldu sanki içime. Şimdi kalkıp gidiyorlar sanırım anladılar sonunda oranın aslında kedinin yeri olduğunu.
Her neyse manitayla tartışmayı anlatıyordum. Bana yeterince yansımamıştır belki dedi. Belki haklıdır. Ama bundan sonra kurduğu cümleler. Sen ofiste arkadaşlarınla sohbet falan ettiğini söyledin biraz uykusuzluğundan bahsettin ve keyfi yerinde herhâlde dedim. Bu keyif yerindeliğinin içerisinde ona gün içerisinde zaman ayırmadığımdandı zaten şikâyeti. Onun şikayetiyle ilgilenmek istemiyorum. Dün o yüzden ben yatıyorum dedim zaten. Yaptım topraklanma çalışmamı. Uyudum tam 12 saat.
Kedi tekrar geldi tam da o kadının kalktığı koltuğa oturdu o kedi arsızlığıyla. Ve çoktan uykuya daldı bile.
Beni sorarsanız hala öfkeli miyim emin bile değilim. M lisa kulağımda “Gülün olayı biraz da dikeninde” deyip duruyor. Ne anlatmaya çalışıyor bilmiyorum ama hissettiriyor sanki. Manitama yüklendim, az önceki öfkeli tartışmada dedim ki anlamak zorunda değilsin, bir şeyi de anlamayıver. Ve M lisa ekliyor “İmkânsız odaklanmak sen varken”. O kadar çok şey hissettiriyor ki anlatmaya çalışsam anlatamazmışım gibi. Bir şeyler yetersiz kalırmış gibi. Hissedene dört kelimenin hissettireceği çok şey varmış ama anlamayana bütün gün anlatsam yine de hissettiremezmişim gibi bir his.
Manitanın bu tavırları beni geriyor ve sinirlendiriyor artık. Gemileri yakalım dedirtiyor mu emin değilim. Ama insan manitanın suratına karşı bu şekilde bir çıkış yapmak istiyor sanki. Neden öfkeleniyorum bu tavırlarına bu kadar. Hoşuma gitmiyor onun anlamaya çalışırken ana fikri kaçırması. Detaylarda boğulmamız hoşuma gitmiyor. Anla be kadın demek istiyorum. Annem geliyor aklına aynı tavır onda da var. Bu tavır mı kışkırtıyor. Yoksa bu tavır beni mi bu kadar kışkırtıyor işte tüm mesele bu.
Peki hissettiğim şey neden bu kadar. Ne kadar? İçimden taşmak isteyen bir şeyler var. Ne bunun adı duygu mu? Kalbim ayrı atıyor. Frenlemek istemiyorum. Boğazım düğümleniyor. Bağırmak küfretmek istiyorum. Vurmak kırmak istiyorum. Canım acıyor ama canım acıyor demek istemiyorum. Can acıtmak istiyorum. Beni anlasın diye onun canını acıtmak istiyorum. Uzaklaşmak istiyorum. Belki sırf onu cezalandırmak için. Kızıyorum, kırılıyorum...
Peki ne olacak şimdi. Sakinleşmek için yürüdüm, nefes aldım, arkadaşımla konuşmak istedim, bağırdım...
Yaşadım mı bu duyguyu. Bitti mi? Şimdi daha rahat hissediyorum. O duygudan kaçtım mı yoksa yaşadım mı? Bence patlamak istediğim bir noktadaydım. Uzaklaşmak istedim ama manita bir soru daha sorunca dayanamadım. Söyledim bir şeyler. Kapattıktan sonra söylendim kendi kendime bağırdım falan. Delirdim iyice... sonra ne oldu?
Bir yerde yardım istiyorum dedi içim bana. Yoruldum yardım istiyorum. Biri bana yardım etsin. Aşabildiğim sorunlarım olduğu gibi hala aşamadığım sorunlarım var. Hassas olduğum noktalarım var. Şefkatle yaklaşsın birileri istedim. Birileri yardım etsin başımı okşasın istedim belki de. Kendimi güçsüz hissettiğim noktalarım var. Korktuğum noktalarım var. Yalnız hissettiğim boşluklarım var.
Geçen arkadaşımla baba dedik. Baba kavramı üzerine konuştuk. Baba ne kadar güzel bir kavram. Hala dediğim zaman içim acıyor, gözlerim doluyor. Arkadaşım taşınmak istediğinde babasına sorduğunu ve babasının ona yapabilirsin dediğini söylüyor. Diğer arkadaşım yaşadığı sorunlarını babasıyla birlikte çözüyor çok hoşuma gidiyor. Ben de istiyorum zorlandığım konuları babamla birlikte çözebilmek. Ya da çözemediğimde onun orada olduğunu bilmek istiyorum. Sırtımı ona yaslamak istiyorum. Ağaç gibi durmasını istiyorum orada.
Ne güzel laf baba ağaç gibidir meyvesi olmasa bile gölgesi yeter. İnan çok korkuyorum. Bazen adım atarken. Bazen yeni bir şeye başlarken. Ya yapamazsam diye çok korkuyorum. Orada bir yerlerde bir boşluk var işte. O boşluk yüzünden hayattan çok korkuyorum.
En son bu hisle ne zaman ağlamıştım acaba? Arkadaşımın ablasının düğünü vardı. İstanbul'a gittik. Her şey bitti. Balkonda viski içiyoruz. Arkadaşın babası da içiyor bir yandan konuşuyor. Güzel bir his. Babamla hiç alkol masasına oturmadım dedim içimden. Sonra bir şeyler oldu ve arkadaşın babası döndü hepinizi sevdim ama bana dönüp bu çocuk bir farklı dedi. Olgun dedi. Oğlum gibi sevdim dedi.
Teşekkür edemedim. Ağlamaktan teşekkür edemedim. İnsan ağlarken konuşamıyormuş ama yazabiliyormuş böyle bir özelliğim olduğunu bilmiyordum.
Az önce hatırladım, en son reiki eğitimine katıldığımda toplu şekilde herkesin bana enerji gönderdiği bir an oldu. Çalışmayı yapan hocamız hissetti herhalde. Çalışma başladı ve ben sadece ağladım. Bir yerden sonra kendimi tutamadım bağırarak ağlamaya başladım. Şu anda anlıyorum benzer bir ağlamaydı sanki. Sonra çalışmayı yapan arkadaşlarım çok güzel yorumlar yaptı. Biri dedi ki olduğundan daha büyük gördüm, yardıma aç kendini. Kolaydı sanki. Diğerleri sıkışıklığın nerede olduğundan bahsetti. Kalp dediler. Kalpte bir sıkışıklık hissettiklerinden bahsettiler. Ben hissetmemiştim. Şu an hissediyorum gerçekten kalbim sıkışıyor bunları anlatırken. Kız arkadaşım hissettiği şeyleri anlatamadı. Kucağına aldığından, bir ışık küresinin içine koyduğundan ve sonra fazla geldiğini düşündüğü için korktuğundan bahsetti. Ne kadar tatlıydı o an anlatırken onun da boğazı düğümlendi. Onu ilk kez orada ağlamaklı gördüm. O çok güçlü, duygularını yansıtmayan kadını ilk kez orada ağlamaklı gördüm.
Son olarak hocam, onun hislerini merak ettiğimi söyledim. Birileri unutmuyor dedi. Auramın sol tarafında bir yaradan bahsetti. Öyle bir yara hissettiğinden bahsetti. O yaranın babadan kaynaklı olduğundan bahsetti. O an anlamadığım ama kulağımla duyduğum şeyleri şu an anlıyormuşum gibi hissetmek çok ilginç geliyor bazen. Sanki zamanla bütün parçalar yerine oturuyor ve anlıyorsun. İlginç bir anlama hissi. Anlamadığımız ne kadar çok şeyi anladım demişiz belkide. Mantığımıza oturunca anladık sanıyoruz. Ama şu an diyorum ki anlamak biraz daha kalpte olan bir şeymiş gibi. Kafasını kullanıp anlamaya çalışan insanlardan çok sıkıldım. Gönülden dinlenmek ve gönülden anlanmak istiyorum sadece. Benim anlattıklarımı kalbinde hissetmiyorsa insan, beni dinlemesin istiyorum. Bir şeyler anlatıyorum sadece ve anlaşılmak istiyorum hepsi bu kadar. Evet biraz daha anlayış istiyorum. Bütün insanların birbirine karşı daha anlayışlı olmasını istiyorum. Hepsi bu.