Bu ay terapiste iki kez gitmeye karar verdim. Bahanem bütçe oldu. Aldığım kararların arkasında durmakta çok zorlanıyorum. Terapiste gitmedin diye içindeki yolculuk bitti mi diyor içimde bir ses. Bu aralar kendi içimdeki boşlukları görüyor gibi hissediyorum.
Karamel gibi kalp yandıkça güzelleşmiş, söylediğimi değil söylemediğimi anla cümleleri kalbimde öyle bir sarsıntı oluşturuyor ki beni bu sayfaların başına geçmeye zorluyor. O arabayı içimde sürmeye yönlendiriyor sanki.
Buz gibi sev beni yokuş aşağı... ne güzel cümleler bunlar. Yeni bir şarkı keşfettim. O şarkının ve yaşadığım şeylerin etkisi taşıyor beni buraya. Burada olmayı seviyorum. Burası neresi? Belki hayatın merkezi, belki benim merkezim. Bazen kendimi kaybettiğim, bazen kendimi bulduğum yer. Kendimi yıktığım ve tekrar inşa ettiğim yer. Bazen sadece görülmek istediğim yer.
Gönlümün boşluklarındaki molozları kaldırınca, kendi boşluklarımı görüyormuşum gibi hissediyorum. Kim bilir belki de o boşluklarda kendimi bulurum. Ya da neden öyle olsun belki de o boşlukların bütünüdür ben dediğim şey.
Soyut kavramlarda yeterince boğulduysak boşluklarımdan bahsetmek istiyorum. Seviyorum insanları ve onlara yardımcı olmak istiyorum. Yardım istemeseler bile. Onlara yardımcı olursam daha iyi hissedecekmişim gibi. Bana kötü davranan insanlara daha mı merhametliyim acaba? Sanki onlarda bir parçam varmış ve sevilme açlığıyla kölesi olup saçımı başımı süpürge edesim var gibi. O parçamı insanlardan alırsam, onları tamamen kaybetmekten korkuyorum. Özlermişim gibi. Özgürlüğü onların elinden almak isteyen tarafımla, bütün ipleri o insanların eline vermek isteyen tarafım savaşıyor. Onlar tarafından sevilmek istiyormuşum gibi.
Bunları neden yaşıyorum diyorum. Doğru hissettirmiyor. Bu konuyu dramatize etmek istemiyorum. Sadece içimi kusmak istiyorum. Kendime ihanet etmek istemediğimi biliyorum. Ona ihanet etmeyeceğim.
Yaşanan bu hissin olayı ne? Benim içimdeki boşluğun sebebi ne? Sevgi yeterince paylaşılamamış gibi hissediyorum. Ben onu çok sevdim ama o benim onu sevdiğim gibi sevmedi diyorum. Bunu hissetmek canımı yakıyor. Üzülüyorum. Ne o sevebildi ne ben gidebildim. Bir yerlerde bitti bu hikâye ama asıl soru şu ki “Tamamlanmayan şey ne?”
Ben sevilmeye değer olduğumu gösteremedim mi ona? Bir kere sevse her şey düzelecek mi? Yoksa benim mi kendimi o şekilde sevmem gerekiyor? Rüyamda bir adam vardı beni işine layık görmedi. Bir de bok gibi hissettirdi bana. Bana bok gibi hissettiren şey onun üslubu muydu yoksa benim kendimi zaten bok gibi hissetmem mi?
İyi olan şeylere kendimi layık görmeyen bir tarafım var. Sana da selam olsun değersizlik hissim. Seni de kabul etmeye niyet ediyorum. Seni görüyorum ve dönüştürmeye niyet ediyorum. Bu hisle karşılaşınca derin bir nefes aldım. Sanki varmam gereken şeye varmışım gibi hissettim. Tam olarak olmam gereken yerdeymişim gibi bir his. Nerelerden dolaşıp vardım bu alana biraz kafam karıştı, biraz kayboldum ama şuan tam olmak isteğim yerdeymişim gibi hissediyorum. Belki de o boşluğun tam ortasında.
İşte burada birinin seni sevmesi ya da yaşanan şeyler anlamını yitiriyor sanki. Zaman, mekân ve olaylar değersizleşiyor. Kendinle baş başa kaldığın bir an. An içerisinde bulduğun bir sen.
Bunları paylaşmamın kime ne faydası var bilmiyorum ama beni A noktasından B noktasına götürmeye yardımcı oluyor. Bunları yazarken endişelenen bir tarafım var. Bilmiyorum ve bilmekte istemiyorum. İçimden gelenleri, içimden geldiği gibi anlatmak istiyorum. Buna açık olabilmemiz, buna saygı duyabilmemiz gerekiyor belki de. Bazı şeyleri anlamakta insan zorlanabiliyor. Ama anlayış en çok ihtiyacımız olan şeylerden biri belki de.
Bunlar benim hislerim benim düşüncelerim. Şu an bana ait şeyler. Paylaştığım noktada benim için geçmişte kalan şeyler. Peki benim geçmişte bıraktığım şeyleri biri gelecekte karşıma çıkarırsa ne olur diye korkuyorum. Biraz bencilleşiyorum. O da gelecekteki Narsist’in problemi diyorum.
Peki soru şu “Soruyor mu gece seslerin, seni niye çok sevmedi diye?” Sanatçı söylediğimi değil söylemediğimi anla derken içimdeki değersizlik hissini gör mü demek istiyor acaba. Yoksa sadece bu değersizlik hissinin yüzeye çıkma şekli mi?
Düşünsene bak çok güzel bir hikâye.
Kalp sana diyor ki bir boşluk var.
Zihin telaşlanıyor, Nerede nerede?
Gözler başlıyor dışarda aramaya.
Başkasının seni sevme şeklini görüyor.
Bir kadının veya adamın sevme şekli
Bir annenin, bir babanın sevme şekli
Çabalıyor bir başkasının şekliyle,
Boşluk duruyor.
Belki eskisinden daha küçük ama duruyor işte.
Sonra biraz durup içeri dönüyor gözler.
Ya o boşluğa mükemmel uyum senin sevginse?
Konu insanın kendini anlama değil,
Sevme çabasıysa sadece.
Müzik önerisi...