Ne güzel bir şey yüksek titreşimden sohbet etmek. Hayat hakkında konuşmak, içimizi dökmek ve kelimelerle dans etmek. Söylediklerinin karşıya dokunması ve karşıdan gelen şeylerden etkilenmek... eskilerden bir dostla sohbet ettim az önce adı Fazlı Can. Adı gibi hem birçok faz barındırıyor yüreğinde hem de capcanlı. Özlemişim onunla sohbet etmeyi. Onun renklerini, onun sesini, yüzünü ve gülüşünü.
Hep şey derdi Ahmet uzun süredir konuşmuyoruz ama bir araya geldiğimizde kaldığımız yerden devam edebiliyoruz. Bunun gerçekliğini bugün tekrar gözlemliyor olmak çok hoşuma gitti. Sen git adamla bir yıl konuşma. Sonra nabıyorsun ya görüşmüyoruz bayadır diye muhabbete gir. Sonra karşılıklı gözleriniz dolsun. Güzel şeyler bunlar, güzel bir renk, sevgi dolu...
Eskiden yazılarımı hep ona atardım bayılırdım yorumlarına, güzel bir gözlem yeteneği, başarılı bir iletişim yeteneği var. Beni iletişime hayran bırakan adam. İlginç bir adam Fazlı hem farklı hem de herkes gibi... Fazlıyı övme seansımız bittiyse konuya geçebiliriz. Özlemiştir, sever övülmeyi. Hangimiz sevmez ki...
Onunla bir yıldır görüşmüyoruz dile kolay bir yıl... insanın çok samimi olduğu biriyle bir anda bir yıl görüşmemesi kulağa çok ilginç geliyor ama oluyormuş öyle şeyler. Hayattan bahsettik biraz, kendimizden bahsettik biraz, terapiden bahsettik biraz...
Birlikte heyecanlanmamız çok hoşuma gitti. Terapinin güzelliklerinden bahsettik. Farkına varmadığımız sırtımızda taşıdığımız taşlardan. Terapinin insanın kendi kurduğu hapishaneyi fark ettirmesinden. Biraz da kendisinden özgürleştirmesinden.
Sevgi ne güzel şey değil mi Dertdaş? Egemenin ben terapiye başlarken ki heyecanını anlayabiliyorum artık. Sohbetini, titreşimini sevdiğin insanların bu deneyimi tatmasını istiyor insan. Çıkacak şeyleri merak ediyor. Arkadaşının taşlarını görmesini istiyor. Onun uçtuğunu görmek istiyor. Birlikte uçmak istiyor. Bu hayatta belki birlikte delirmek istiyor. Deli deli takılmak için yanında delilere ihtiyaç duyuyor. Kafasında kukuletasıyla tek başına dolaşmak istemiyor. Birlikte gün doğumunu izlerken deli deli konuşmak istiyor. Karşılıklı delirmek bu yüzden güzel belki de. Akıllı biriyle kalpten sohbet pek mümkün olmuyor. Hayallerinin, hislerinin karşının mantığına çarpıp geri dönmesini istemiyor. Dans etmek istiyor sadece hayat dolu bir dans. İster deli deli konuşmak de, istersen sadece dans etmek... konu belki de sadece deneyimin tadını çıkartmak.
Ayna benzetmesi yaptı fazlı ne güzel benzetmeydi. Kız arkadaşımın çok güzel bir sözü var o da bir hocasından duymuş. Kalbin o kadar yumuşak olsun ki kırılmaz olsun diyor. Kırılmaz bir kalbimiz olsun derken kalbimizi duvarların arasına hapsediyoruz. Her darbede o duvarları daha da güçlendiriyoruz. Hayat, Fatih Sultan Mehmet’in Konstantinopolis’e girmesi gibi bir şekilde giriyor o surların içerisine. Bizi Işıkla, sevgiyle doldurmak istiyor belki ama biz onu karanlık duvarların arkasına saklıyoruz. Saklanıyoruz. O yüzden tekrar etkileniyorum, kalbin o kadar yumuşak olsun ki kırılmaz olsun sözünden. O yüzden kalbimizi bırakalım da yaşasın demek istiyorum. Sanırım o nasıl yaşaması gerektiğini biliyor ama biz anlayamıyoruz. Biraz dinlesek, biraz da güven yeter gibi...
Müzik önerisi...