Kelimeleri sağ sola çarpıp resim yapmak isteyen ben. Bugün mantıklı olmayan cümlelerin anlamsızlığını savundum. Bazen ne demek istediğimi ben bile anlamıyorum. Ya da bazı şeyleri anlatırken anlıyorum. Anladığı şeyleri başkaları da anlasın istiyor insan. Ama bazen anlatsa bile anlaşılamıyor insan. Anlaşılıyor belki ama zamanla idrak ediyor insan.
Müzik önerisi...
Kendime sorarken buluyorum. Duyduğun her şeyi idrak ettin mi be adam. Edemiyor insan. Çok sevdiğim bir kadın bana anlattıkları şey geçmeyince zamanı gelmemiştir belki demişti, anlamamıştım. Şimdi daha iyi anlıyorum. Zamanı gelince kurduğu bağlantılara insan kendi bile inanamıyor. Ne güzel bağlantılarmış mantıksal bağlantılar.
Fazlı Can geliyor tekrar aklıma. Ne kadar mantıklı bir adamdı ne kadar da kalpten. O mantıklı zihin kalpten kelimelerle var olunca ne kadar güzel ifade buluyordu kulaklarda. Mantıklı bir zihnin bu şekilde akması ne kadar güzel anlaşılıyor, hiç yormadan. Ne demiş Mevlâna Celaleddin-i Rûmî “Sen ne söylersen söyle, söylediğin, karşındakinin anladığı kadardır.” Bazı cümleler ve anlatılan şeyler ne güzel süzülüyor mantık süzgecinden ve ne güzel iniyor kalplere. Kalpten kalbe yapılan sohbetin tüneli mantıkla kuruluyor belki de. Ya da mantıklı cümlelerden oluşan basamaklarla iniliyor derin sohbetler diyarına. Mantıksız olan cümlelerle merdiven oluşamıyor ve kelimeler havada kalıyormuş gibi geliyor bana.
Ah be Fazlı... onun üzerine kelimelerimi fırlattığım zamanlarım geliyor aklıma. Şimdi anlıyorum ne kadar değerli bir şey yapıyormuş. O savruk kelimeler arasında beni anlayıp bana anlatmaya çalışıyormuş. Birlikte iniyormuşuz o basamakları ama o basamakları görürken, benim görmemi de bekliyormuş sabırla. Dağılan yazılarımın arasındaki anlamı görüp. Bak akış biraz dağınık burası mantıksız haberin olsun diyormuş. Bende mantıksız şeyler yapmaya hasretmişim belki de. Mantıkla bir yerlere kadar gelmişim ama kalbi kullanmakta acemi olduğum için savruluyormuş yazılarım. Aynı olgunlukta olmadıkları için birbirlerini tamamlayacakları zamana kadar beklemem gerekiyormuş. Savrulmakta güzel bazen oralarda yeni şeyler keşfediyor insan. Evet güzel macera, evet güzel deneyim. Ama insanlara ne anlatmak istediğin önemli değil mi sence?
İnsanların yüzüne yüzüne mantıksız cümleler kurmanın ne kadar mantıksız olduğunu keşfettim bugün. Keşif yolculuğunu mu anlatacağım yoksa bu keşfin güzelliğinden mi bahsedeceğim ben bile bilmiyorum. Bunlardan biri diğerinden daha mantıklı belki ama hangisinin daha mantıklı olduğunu düşünmediğim bir yerdeyim.
Bugün keşfettiğim şey mantık ne güzel şeymiş. Bizi A noktasından B noktasına götürebilecek ondan daha güzel bir materyalimiz yokmuş. B noktasına mı gitmek istiyorsun. Al mantığı sahneye ve sana çok güzel bir araç yapmasına izin ver. Aracının yakışıklı olmasını mı istiyorsun. Kalbinden geçen her şeyi ekle gitsin ama mantıksız olduğu noktada ne yapacaksın?
B noktasına gitmek için mantık çok işe yarıyor eyvallah ama bilinmezliğin ve karanlığın içerisindeki o B noktasının görülebilmesi mantıklı mı sence? Görülebiliyor mu sence? Karanlığın içerisinde nasıl görülebiliyor? Kalp gözü boşuna mı sence? Zihin ve mantık orada biraz yetersiz kalıyor. Bilinmezliğin ve karanlığın içerisindeki hedefi kalp görüyor gibi hissediyorum. Sana diyor ki bak orada senlik bir şey var. Zihin diyor ki görmüyoruz çok mantıksız. Gitmek çok riskli.
Kalp: Bana güvenebilirsin orada bizlik bir şey var.
Zihin: Peki yoldaki belirsizliklerde nasıl hayatta kalacağız.
Kalp: İşte orada da ben sana güveniyorum.
Kalp ve zihin sonsuza dek mutlu yaşadılar.
-The End-