Bazen dolu dolu duygular yaşayıp boş boş konuşmaya bayılıyorum. Bazen hayat o kadar hızlı senaryolarla geliyor ki yetişemiyorum hızına. Geçen gün bir kız arkadaşım “keşke bu kadar hassas olmasak” dedi. Bu kadar hassas mıyız cidden?
Hassasiyet kavramı ne ara ikili ilişkilerimde konuşulur oldu. Ne ara hassas olduğumu düşünür oldu insanlar. Ben ne zaman hissetmeye başladım da hassas bir adam oldum?
Tekrar sorular ve tekrar tekrar kayboluşlar. Zihin durur mu, karşısında şu soru beliriyor; “Ulan biz ne ara cinsellikte hassasiyeti kaybettik”. Cinsellik ne ara plastik takılan saman tadı veren bir aktiviteye dönüştü. Sorgulamadan edemiyorum. Spor olsun diye sevişilir mi cidden?
Bazen ben geri kafalı mıyım diye düşünüyorum. Kondom kullanmak tabi ki önemli. Bir sürü hastalık var. Bir sürü korkularımız var. Çocuk olabilir... ama ben malım anlamakta zorlanıyorum. Peki en hassası, iki insanın bir olmasına yetecek kadar hassas mı cidden.
Çok eşli miyiz gerçekten? Yargılarımı kıramıyorum bu konudaki. Belki de ben cinsellik ne bilmiyorum. Birileri biliyor ve yaşıyor bu hayatta ama ben bilmiyorum. Belki de yaşamadım. Yaptık bir şeyler ama bu cinsellik miydi cidden? Belki de ben kafamda kuruyorum. İnsanlar bildikleri kavramlarla yaşamaya devam ediyorlar. Bu kadar duygusuz ve hissiz bir şey cinsellik mi gerçekten?
Hissizlik iyiydi belki de. Hissetmediğim zamanlar bu konu bana hissiz gelmiyordu. Dürtüsel patır kütür yapılan bir aktiviteydi. Ya şimdi... hissedince o hissizliğe tahammül edemiyor insan. Belki de bu da benim bildiğimi sandığım şeylerden biri sadece kim bilir?
Işıksız yaşamış bir adamın karanlık korkusu var içimde. Duyguların renkleriyle hayatın renklendiğini tattım bir kere. Renksiz olan şeylere tepkiliyim. Sadece kıyafetlerim siyah-beyaz olsun istiyorum. Hayatlarımız biraz daha renkli.
Bir edebiyatçının yaklaşımı var içimde. Duygulardan ayrılan şey cinsellik gibi bir şey olamaz diyor içim. Nasıl duygusuz yaşanan hayat, yaşamak gibi bir şey olamazsa. Aynı düşünce duygusuz yaşanan cinsellik, sevişmek gibi bir şey olamaz demek istiyor. Hiç mi bir şey olamaz? Bir şeyler illaki olur ama öyle bir şey olamaz diyor sanki.
Hassas çizgiler varmış gibi hayatta. Yaşanan şeyler ile bir şeyler arasında duran. Yaşamak istediğimiz şeyler yerine bir şeyler koyduğumuz zaman, yaşanmış gibi görünen şeylerle doluyor hayatımız. Peki mışgibi şeylerle dolan hayatımızda yaşamaya enerjimiz kalıyor mu cidden?
Belki de mışgibi yaşadığımız şeylere o kadar çok enerji ve vakit harcıyoruz ki ne yaşamaya vaktimiz kalıyor ne enerjimiz. Hissizleşen şeylerin çöplüğünde, betonlaşan yüreklerimize giren bir ışık hüzmesine çok hassasız diyoruz.
Hepimiz köpek gibi biliyoruz, o ışık hüzmesi olmadığı zaman o renkleri de göremeyeceğiz. Belki de köpek gibi bilmiyoruz, köpek gibi bakıyoruz siyah ve beyaz. Diyoruz ki, ışığın geldiği yeri balçıkla kapatalım o zaman çok sağlam olacak. Göremediğimiz kısım mı neresi? O deliği kapatırsak belki artık hiç göremeyeceğiz. Ne görüntü olacak ne de renkleri görme fırsatı. İllaki sağlam olacak ama artık hassasiyet olmayacak.
Müzik önerisi...