Bazı cümleler vardır insanı derinden etkiler. O derinde bir yer kalp olabilir mi acaba? Bir cümlenin kulağından girip kalbinde bir yere dokunması mümkün mü ya da kalpten ruha bir yol var mı acaba? Birine söylerken sendeki hissiyatı ile karşı tarafın olduğu gibi anlaması mümkün mü?
Bir flash bellek gibi düşün cümleyi ya da kelimeyi. Karşı tarafın kulağından girdiğinde senin iletmek isteğin paketin karşı tarafın bütün hücrelerinde hissetmesi, gerçek olabilir mi?
Bazen abartmayı gerçekten seviyorum. Ama bir hikâyenin sadece abartılı olan yerlerinin gerçek olabileceğini hiç düşünmemiştim. Normal denen şeyin yanlış, anormal olan şeyin doğru olabileceğini... hatta belki bu dört kavramın bütün kombinasyonlarıyla birbirine bağlı olduğunu düşünmek insanı delirtir mi? Delirmek o kadar korkunç mu? Kim bilir delirme korkusu kanatları olan insanların, kanatlarını kullanmasını engelleyen bir şeydir belki de.
Yepyeni bir canla tanıştım. Biraz eskilerden kırıntılar taşıyan güzel bir kalp. Adı Gaye. Adından kaynaklı mıdır bilmem ama sürekli bir amacı var gibi hissettiriyor bana. Her adımının bir hedefi var gibi hissettirdi nedense. Azcık deli bir kızımız. Aklı başında olmamasına hiç bu kadar sevineceğim aklıma gelmezdi. Bugün ilk kez sohbet ettik kendisiyle. Biraz telaşlı gibi. Bu konuşmada ben denge oldum o aşırılıktı sanki.
İlginç bir renk gibi gözüküyor. Ama bana birazcık karanlık hissettiriyor. En son bu cümleyi çok yakın arkadaşımla yolları ayırırken kullanmıştım. Onun karanlığından kaçarken kullandığım kelimeyi bugün bu karanlıkta ne var diye merak ederken kullanıyor olabilir miyim?
Son zamanlarda o arkadaşımı çok düşünür oldum. Bazen hayatın içerisinde onun gibi hissederken buluyorum kendimi. Sakalımla oynarken ulan o da böyle sakalıyla oynardı diyorum. Gülüşümdeki özgüvensizlikte, espri yapmaya çalışırken onun gibi hissediyorum. Dün bir arkadaşım detaylar dedi. Ahmet görüyorsun detayları dedi. Çok hoşuma gitti. Özel gücüm varmış gibi hissettim. Gördüğüm detayları insanlarla paylaştığımda aldığım reaksiyon beni çok tatmin ediyor. Egom diyor ki evet işte şimdi yaşıyorsun. Sustuğumda ise egomla birlikte ben de ölüyorum. Ne güzel şey var olmak ve ne güzel şey var olduğuna şükredebilmek.
Kız arkadaşım var dedim içi rahatladı. Çok ilginç bir andı. İki insanın birbirine çekilmesi ama bak yanlış anlaşılmak istemem korkusundan doğan telaşı. İlişkilerine saygılarını ifade etmeleri değerli bir andı. Böyle durumlarda açık iletişime saygım bir kat daha artıyor. İnancım tazeleniyor, sanki açık iletişim insanın sırtından yük alıyor. Bize de o rahatlama nefesinin tadını çıkartmak kalıyor.
Savunma mekanizmalarından bahsetti bana. İnsanlarla arasının çok iyi olmadığını söyledi. Vardır illaki bir sebebi. Korkuyor gibiydi. Bugün kalbini açabildiği ender insanlardanım gibi hissettirdi. Hoşuma gitti, özel hissettirdi. Güzel bir kalbi var gibi geldi bana. Kız arkadaşımın o sözü geliyor tekrar aklıma “kalbin o kadar yumuşak olsun ki kırılmaz olsun”. Belki de o da birçok insan gibi kırılmasından korkuyordur. Sonra o sözlerin devamı düşüyor yüreğime, kalbini o kadar aç ki her şeyi kapsasın...
İnsanlar bazen detaylarda boğuluyor gibi hissediyorum. İş hayatında ben o insanların başında geliyorum. Buradaki boğulduğumuz detaylar insanlar mı acaba diye düşünmeden edemiyorum. Kalbimizi hayata açtığımızda onun karşılığını bir şekilde sana veriyor olmasını göremiyor muyuz? Sen kalbini açıyorsun ve hayat karşına birini çıkartıp keyifli bir sohbet yaşatıyor. Ya da güzel bir deneyimin içine sokuyor. O deneyimi biz sadece bu insanla yaşayabiliyoruz derken oraya saplanıp hayatın kutsallığını kaçırabilir miyiz acaba?
Bu düşünce insanları değersizleştiriyor mu peki diye sormak istiyorum. Hayat bir sahne olsa, kurgusu da mükemmel olsa... o sahnede oynanan oyunu mükemmel yapan şey, oynayan oyuncuların performansı ve mükemmel uyumu olmaz mı sence?
Müzik önerisi...